1981 |
VAZO
|
|
|
|
Parmaklarından
anlayacak Ateşin
yaktığını. Toprağının
her zerresi, Ruhuna
kavuşacak masanda. Ve
nöbetleşe bir karanfil Tutacaklar
içinde. Yalnız
senin göreceğin… Gözlerinden
alır rengini, Gülüşün
güneşidir, Ayak seslerin kalp atışı. Bir
tas su. Dünya
bu, hani Olur
ya, Günün
birinde Yoksa
eğer yerinde, Kuşkusuz
açmıştır yeniden, Küçücük
bir tümsek üzerinde. Yapay
bir taş ormanı içinde. Tek
dostu kalmıştır: rüzgar. Yalnız
onu karşılar mezar, selamlar, uğurlar. Karadır
alın yazısı, bilinmez. Günün
birinde Dışarıdaki
fırtınanın Acı
sesi Yalnız
rüzgârındır sanki. Onun
yıldızları titreten Çığlıkları Duyulmaz
olur. |
|
Yamru yumru, Kaba saba yapılmış Bir testi. Bir çığdan arta kalmış Taş sanki. Yine de, üflesen Kırılır o saat. Bu benim. Bir boşluk, uçsuz bucaksız Ve simsiyah. Kırılan bir yumurtanın İçi gibi boşalmış havası. Bu da gönlüm. Şaşıp kalıyorum, Nasıl sığıyor diye. O bilmediğim, götürdükleri gibi Bir boşlukta Şu ufacık testiye. |
|
Üzeri boncuk boncuk Kabartılmış bir lamba. Fitilin alevinden Kızmış, ateşe dönmüş şişesi. Bir damla düştü Üzerine birden. Bir gürültü duyuldu derinden. Dünyanın, ağır bir sini gibi Tepesinde taşıdığı, kalın Buzlar çatladı, yarıldı sanki. Karaya vurdu Bütün balıklar denizlerden. Delikleri mor bakır Kevgire bir döndü gök. Ve üzerinde Mürekkep damlası gibi duran Ay, Simsiyah kesildi. Hep kendi gölgesinde Oturur dalardı, Pırıl pırıl
aydınlattığı, Çevresini saran karanlığa. Birden o uzak zifiri karanlık Atılınca üzerine. Neye uğradığını şaşırdı. Kendini okyanusta Küçücük bir tahta parçası üzerinde sandı. Güneş gözlerini açınca, Rüyasını hayra yordu. Atlayıp şafak denizine Sabah banyosunu Aldıktan sonra bile, Saçlarını örmesi için ona Gümüş tellerini Göndermemişti lamba. Gün boyu önüne gelene sordu. Boş yere arandı durdu. Akşam, altın saçları Dört bir yana dağılmış, Yorgun argın, Rüzgârların kolunda Yatağına dönünce İvedilikle renk renk Giysilerini Sırtına geçirip, Onu karşılamaya çıkan Bulutların içleri kan ağlıyordu. |
|
Kararacak gözlerim. Açınca kapıyı Sen, göreceksin Elinde çantasıyla çıkan doktoru. Neden sonra Anlayacağım ben, güçlükle Gelenin sen olduğunu. Geçip duracaksın önünden şöminenin. Çıkarıp atacaksın tüm giysilerini içine. Yanan alevler arasında Kem bakışlardan Kalan izlerin Çatırtısını duyunca, Bir hoş olacaksın gönlünce. Koşarak gireceksin altına Sıcak duşun. Benim gibi suyu da Kıskandırırcasına Mermer vücudunu Gömeceksin sabuna Üstelik. …. Görünce içinde Gülen gözlerinle saçını, Çarem yok Bölüşeceğim O kara sevdamı Baktığın ayna ile. Dönünce arkana Görmemen için Her zaman Beni karşında Böyle iki büklüm. |
|
Dinlerdim
ninni gibi sesini akşamları, Yastığa
koyunca başımı. Kuşluğa
doğru sabahları Türkülerle
uyandırırdı beni. Oyuncağım
olurdu gündüzleri. Yerinden
kıpırdamazdı. Göremezdim
yüzünü, boyu uzundu. Dolaşır
dururdum yanında Anlamak
için içinden geçenleri. Sonraları
palazlandığım zaman, Alırdı
kucağına, ürperterek. Hem
oyun oynar, hem korkutur, Hem
bir güzel yıkardı beni. Bilmem,
o güzel sesini korur mu? Hâlâ
boyu öyle uzun mu? |
|
Göklerde uç. Okyanuslarda yüz. Gezin cennet bahçelerinde. Konuş yıldızlarla. Güllerle yarış. Saklambaç oyna çocuklarla. Lakin uyan rüyana Girerse, erkek ya da kadın DİLEK Göklerde uç. Okyanuslarda yüz. Gezin cennet bahçelerinde. Konuş yıldızlarla Güllerle yarış. Saklambaç oyna çocuklarla Lakin uyan girerse rüyana Erkek ya da kadın |
|
Kararsın güneş. Göz gözü görmesin. Birbirini kovalasın yıldırımlar. Gök gürültüleri sağır etsin
kulakları. Erisin çerçeveleri, Camları yapıların. Ortaya çıksın kitaplıkları. Dünyadan ayrılırken Kol kola durdukları yerden Uğurlasınlar beni kitaplar. Göz açıp kapayıncaya kadar Sürsün bu dileyim, çok değil. Ulaştıracaktır sonsuza onların
anılarını Kafatasıma dolan topraklar |
|
Dayanamaz da özlemine, Girersem rüyana elimde olmadan, Bölme benim için uykunu Gülümse yeter. Çıkar koynundan Geçip karşına oturur, Seyrederim yan gelip yatışını, Sabaha kadar. |
|
|
|
|
ANKARA SANAT
|
|
|